Lale içimizden biri...
Yurdundan uzak ama yurdunun topraklarında yaşayanlardan çok daha yurduna bağlı, gelişmeleri takip eden, hassas bir kadın. O bir yurdum insanı, bu vatanın bağrında büyümüş, İstanbul aşığı, vatan aşığı bir kadın.
Ne diyor bu kadın?
Diyor ki: "15’ime Askeri darbe ile girdim, 45’ime ise şeraitçi darbe ilemi?"
Bunu neden söyler bir kadın?
Üstelik yaşamında her türlü kültürü görmüş tanımış, atalarının Müslümanlığı ile de gurur duyan, gönlünde Allah sevgisi ile büyümüş, yaşamına Müslümanlığın en güzel yanlarını katabilmiş, pırıl pırıl kız evlatlar yetiştirmiş, Almanya gibi bir toplumun içinde Türklüğünü unutmamış, unutturmamış, evlerinde namaz kılınan, oruç tutulan bir yurdum insanı var karşınızda. Böyle bir kadındır yukarıdaki sözlerin sahibi Lale.
Oğlu olsaydı da çakı gibi bir asker olarak görmek isterdi, eminim ki.
Bir düşünün, binlerce yurdum insanının çıkmayan, çıkartılmayan, susturulan sesidir Lale.
Bu sese kulak verin!…
Nereye doğru gidiyoruz?
Bir gün uyandığımızda bizi ne bekliyor olacak?
Felaket tellallığı olarak düşünmeyin bu söylenenleri. Şanlı bayrağımıza rengini veren şehitlerimizin kanı üzerine kuruldu bu Cumhuriyet. Elbette geleceği de hepimiz gibi en çok da onu ilgilendiriyor. Düşünen ve düşüncelerini yüksek sesle söyleyebilme cesaretinde olan bu kadın ya haklı ise?
Sadece düşünün…
Evet, yeniden düşünelim şimdi. Hafızamızı tazeleyelim. Yıllar öncesine dönelim. Son günlerin Türkiye’sinde sık tartışılan bir konu olan ‘’Darbe mi?
Şeriat mı?" Sorusuna benzer bir sorunun İran’ın gündeminde olduğu sanırım hatırlanacaktır. İran’ın İslam devrimi öncesi ve sonrası günleri incelendiğinde, tanıklara başvurulduğunda neler karşımıza çıkacak acaba?
İşte size birkaç örnek:
Şah’ın devrilmesinde aktif görev yapmış olan bir gazeteci- yazar diyor ki: "Şah devrildikten sonra mollaların camiye geri dönecekleri sanılıyordu ama öyle olmadı. Yeryüzünde vaat edilen cennet bize sunulmadı.( Demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanmayacak, işkence yapılmayacak, kadınlara eşit haklar verilecek, giyim serbest olacaktı ). Gözümüzün önünde bir bir yaşanan olayları dikkate almadık, birkaç kendini bilmezin işi deyip geçtik. Derken kadın ve erkeklerin yan yana yüzemeyecekleri; okullarda aynı sınıflarda olamayacakları; birlikte spor yapamayacakları gibi gerici kararlar ardı ardına alınmaya başlandı."
Hepsi bu kadar mı?
"Değil! Ardından bir gün örtünme zorunluluğu getirilerek bunun üzerine üniversitelerde çatışmalar gözlenmeye başladı. Peçesiz, başörtüsüz sokağa çıkan kadınlar artık açıkça, gözümüzün önünde dövülüyordu. Bazı kadınların yüzüne kezzap atılıyordu… Biz hâlâ olayın ciddiyetini kavrayamamış ve umursamazdık. Kitapevi yağmalanmaları, gazete bayilerinin ateşe verilmesi, eşcinsel ve fahişelerin idam edilmeleri, bazı kadın spikerlerin televizyonlarda kovulması, bazı müzik türlerinin ve alkolün yasaklanması, kızların evlenme yaşının 18’den 13’e düşürülmesi, parfüm, ruj, saç boyası, mücevher gibi bazı ürünlerin yurda girişinin yasaklanması, mağazaların vitrinlerine kadın iç çamaşırlarının koyulmasının yasaklanması, kamu dairelerinde kadın memurlara getirilen tesettüre girme emri…"
Durmadan arkası geliyordu ve biz hâlâ olayın ciddiyetini kavrayamamış, yaşananların gelip geçici sancılar olmadığını anlayamamıştık… Bir süre sonra her görüşün rahatça örgütleneceği bir demokrasiden, özgürlükten bahsederken, şimdi tüm solcu, milliyetçi ve liberalleri İslam düşmanı ilan etmişti… Dediler ki referanduma götürelim. İslam Cumhuriyetini isteyip istemediklerini halka soralım. ‘’ Ve yapıldı. Çıkan sonuç Mollaların istediği idi. Evet diye oy verenler de artık seslerini çıkaramaz oldular olup bitenlere, buna izin verilmez oldu… Nerede kaldı Cumhuriyet? Ne mi yapabildiler, bu değişimlere bir süre önce destek vermiş ve artık korkan kesim? Kaçtılar. Kaçtık. Canlarımızı kurtarmak için yurtdışına kaçtık."
Sevgili okurlar. Yurdum insanı ve çok sevdiğim bir arkadaşım olan Lale şu an yurtdışında. Belki bir gün ben de gelmek zorunda kalabilirim. "Lale, evinde bana da bir yer hazırla" demeye dilim varmıyor. Keşke yaşadıklarımız bir rüya olsa. Ve bu rüyanın sonu güzel bitse.
Yurdunuz insanı: Müşerref Özdaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder